EkinözüElbistanTarih

Meçhul Bir Fransız Seyyahın 1807 tarihli Elbistan-Maraş Yolculuğu

Güncelleme: 13 Kasım 2025

Mechul Seyyah

Birazdan okuyacağınız 1807 tarihli Elbistan-Maraş arasını içeren seyahatname meçhul bir Fransız seyyah tarafından kaleme alınmış. Anadolu’da bir müddet seyahat ettikten sonra Halep’e ulaşan bu meçhul seyyah kaleme aldığı gözlemlerini Fransa’nın Halep Konsolosluğu’na o dönem teslim etmiş. Halep Fransız konsolosluğu tarafından Fransa’ya gönderilen bu hatırat, seyahatten 25 yıl sonra 1832 yılında bir süreli yayında kendine yer bulmuş. Söz konusu yayında seyahati kimin tarafından gerçekleştirdiği belirtilmiyor. İsminin neden bilinmediğine veya gizli tutulduğuna dair de herhangi bir açıklama yapılmamış. İlgili yayında seyyaha dair açıklama yapılmamış olmasına rağmen seyahat notlarının Fransa Konsolosluğunda kim tarafından teslim alındığı ve yayınlanmak üzere kime gönderildiği belirtilmiş.

Bugüne kadar bırakın tamamen yayınlanmayı tek bir atıf dahi almamış, tarihin tozlu sayfalarında yıllarca okumalar yaparak bulduğum ve sizlerle paylaştığım bu belgeleri gerek akademi dünyasının gerek sosyal medya hesaplarının gerekse yerel yayın mecralarının emeğimi hiçe sayarak atıf dahi yapmadan kullandıklarına onlarca kez şahit oldum. Bu sebeple bu seyahatnamenin intikal ve basım bilgisine dair daha fazla açıklama yapmayacağım. Aynı sebeple seyahatnamede geçen ve çok uzun uğraşlarla çözebildiğim yer ve kişi isimlerinin dönem yazılışlarına dair de çeviride detaylı bilgi vermeyeceğim. Okuyuculardan bu nedenle beni anlayışla karşılamalarını istiyorum.

Seyahatname içerik itibariyle çok ilgi çekici bir seyahatname değil. Genellikle coğrafi gözlemler içeriyor. Bugüne kadar duymadığımız Şeytan Yolu, İçoğlu Hanı gibi bazı yer ve mekan isimlerini barındırması belki de en kıymetli yanı. Seyyah bazı yerlerde notları da karıştırmış olmalı. Belki de yayın aşamasında sayfalar karışmış olmalı. Seyyahın notlarını olduğu gibi aktarmaya gayret ettim. Bazı kültürel ve demoğrafik gözlemleri yine mekanları karıştırmasından veya yanlı bir şekilde aktarmasından kaynaklı olabilir. Okuyucular beni suçlamadan bu gözle okurlarsa sevinirim. Ben aktarım yapıyorum. Kaybolmaya yüz tutmuş şehre dair bir belgeyi gün yüzüne çıkarıyorum. Bu işi seviyorum.

Metindeki başlıklar orjinal metinden aynen alınmıştır. Başlıklar ve metin içinde kullanılan dönemin Fransız mesafe ölçü biriminin tam olarak modern batı dillerinde ve Türkçe’de karşılığı olmasa da mesafenin o dönemler doğu dünyasında kullanılan bir saatlik yaya/kervan yolu ölçü birimine çok yakın olması nedeniyle fersah kelimesini burada kullanmayı tercih ettim. Bu kelime gizemli seyahatin bağlamına da uydu. Parantez içindeki eğik açıklamalar bana ait ilavelerdir. Fotoğraflar da yakın dönemde bana ait ilişkili olduğunu düşündüğüm fotoğraflardır.


Çeviri Bölüm Burada Başlıyor.


Gürün’den Çağlayan’a, 8 Fersah

Gürün’den, Ceyhan Irmağı’nı (Bahsedilen dere Ceyhan’ı değil Fırat’ı besler) besleyen bir derenin kıyısında yer alan büyük köy Çağlayan‘a (Darende Günpınar) ulaşmak için önce Gövdeli adlı yerde bir tahta köprüden geçmek gerekir. Ardından, iki yüksek dağın hakim olduğu ve öylesine daralan altı fersahlık bir boğaza girilir ki, burada öğle vakti bile güneş ışınlarını görmek güçleşir. Yol taşlı, inişli çıkışlı, karanlık ve tekdüze manzaralarla çevrilidir. Yolcu burada hem hüzünlenir hem de yorulur.

Çağlayan’dan Elbistan’a, 5 Fersah

İnsanın bu korkunç boğazdan bir an önce çıkma arzusu giderek güçlenirken, belirli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra bir anda Elbistan’a kadar uzanan yedi fersahlık geniş ova gözünün önüne serilir ve o an muhteşem bir manzarayla ödüllendirildiğini farkeder. Elbistan Ovası’nın güzelliğini tam olarak tahayyül edebilmek için, doğayı resmetmede en yetkin bir ressamın elinden çıkmış bir tabloyu gözünüzün önüne getirmelisiniz.

Asya’nın hiçbir bölgesi -belki yalnızca Bolu istisnadır- böylesine neşeli bir görünüm sunmaz: yüksek ağaçlar, sürülmüş tarlalar, bahçeler ve çayırlar hep birlikte yolcunun gözleri önüne bir cennet manzarası serer. Yolcu, bu büyüleyici yerde geçirdiği vakti ancak, önünde bekleyen tehlikeleri, tiksindirici zorlukları ve daha kat etmesi gereken zahmetli yolları hatırladığında unutabilir.

Çoğu Kürtlerden oluşan sekiz-dokuz bin nüfuslu Elbistan’a varmadan önce, Ceyhan Irmağı’nı (muhtemelen Söğütlü Çayı) güzel bir taş köprüden geçmek gerekir. Kaynağı birkaç fersah ötede olan bu ırmak, Elbistan Ovası’nı suladıktan sonra Toros Dağları’nın kıvrımları arasından geçer ve İskenderun Körfezi’’ne, Ayas (Yumurtalık) yakınlarında dökülür.

Elbistan’dan ayrılıp güneydoğuya yönelen yolcu, ovayı geride bırakır ve oradan itibaren dağlar arasında tırmanışa başlar; Maraş’a kadar bu dağ silsilesi boyunca ilerler.

Elbistan’da bilinen bir tarihi taş köprü yok. Yakın tarihli tek taş köprü de bu. 2015 yapımı.

Elbistan’dan Cela’ya, 3 Fersah

İlk durak Elbistan’dan üç fersah uzaklıktaki Cela adlı köydür. Burası, Kürtlerin sürekli baskısı altında inleyen Hristiyanların yaşadığı bir köydür. Köyün yamacına çıkıldığında, vadilerin manzarası öylesine güzel ve neşelidir ki, kervanlar genellikle köyün hemen üzerindeki düzlükte konaklarlar. Konumu itibarıyla, burası en yüksek dağlara hâkimdir ve her dağ, doğa hayranı için ayrı bir güzellik sunar. Ne yazık ki bu kadar güzel ve güvenli olması gereken bu yerler, aslında Kürt eşkıyalarının sığınağıdır. Bu haydutlar, kervanlardan “geçiş hakkı” adı altında zorla vergi alır, ödemeyi reddedenleri ise silah zoruyla soyarlar.

Cela’dan İçoğlunun Hanı’na, 3 Fersah

Cela’dan sonra yol, dağlarla çevrili ve uçurumlarla dolu bir güzergâh boyunca devam eder. Manzara yine de güzeldir. Bir süre dar bir patika üzerinden, meşeler ve fundalıklarla çevrili bir yokuş tırmanıldıktan sonra yaklaşık 5 fersah mesafedeki İçoğlunun Hanı adlı yere varılır. Burası, önceki köyün neşeli ve yeşil görünümünün aksine, yabanıl bir konak yeridir. Sık çalılıklarla kaplı yüksek dağlar arasında yer alır. Bu dar ve dolambaçlı geçide girdikten sonra, yolcu buradan nasıl çıkacağını bilemez hale gelir. Kervanlar, burayı çevredeki en yüksek dağın eteklerinden fışkıran lezzetli, taze ve berrak bir su kaynağı barındırdığı için severler.

Afşin Kuruhan
Şehirdeki tüm hanlar İçoğlunun Hanı gibi ya yokoldu ya da harap…

İçoğlunun Hanı’ndan Hacı İsmail Ağa’ya, 5 Fersah

Bu noktadan sonra neredeyse hiç iniş olmadan tırmanmaya devam ediyoruz. Yol güzel, geniş ve iyi döşenmiş. Yer yer bağlarla kaplı yamaçlar görülür. Bu dağların yamacında dağınık halde duran ve çiftçilere barınak olan birkaç kulübe görünüyor. Bu bağlarda çalışan Türk köylüler son derece misafirperverdir. Yorgun ve susamış bir yolcuyu gördüklerinde, alın terlerinin meyvesi olan bu mükemmel üzümleri cömertçe ikram ederler.

Hacı İsmail Ağa’ya varmadan önce, her iki tarafı yabani fıstık ağaçlarıyla çevrili, son derece dik bir eğime sahip güzel bir patikadan aşağı inmek gerekir. Daha önce bahsedilen Ceyhan Irmağı, çok uzaktan geniş bir vadinin dibinde akarken görülür. Heybetli görünümü, suyun uğultusu ve çevrenin engebeli yapısı, yolcuyu ilk anda etkiler. Nehrin kıyısına varıldığında, etrafını çevreleyen çam ağaçlarıyla taçlandırılmış dağların zirveleri, görkemiyle büyüleyicidir.

Torosların bir uzantısı olarak kabul edilen bu dağların geçitleri eşkıyaların sığınağı olsa da güvenle geçilebilir. Zeytun adında Dere Beyi unvanını taşıyan bir Hristiyan Ermeni, burada düzeni sağlamaktadır. O, mutlak bir hükümdar olarak bu dağlarda hüküm sürmekte ve Türklerin saldırılarına karşı kendi bağımsızlığını devam ettirmektedir.

Hacı İsmail Ağa’dan Ahır Dağı’na, 8 Fersah

Hacı İsmail’den yola çıkarak, akışı o kadar dar ve hızlı olan Ceyhan Irmağı’nın kıyısı boyunca daima doğuya doğru ilerlenir ki, nehir burada büyük bir ırmaktan çok bir sel gibi görünür. Durmaksızın tırmanılması gereken bu dağların tepesinden, gezgin gördüğü o çukurluk benzeri yerden dolayı korkuya kapılır; bu tehlikeli alandan geçmek zorunda olduğunu düşündükçe titrer. Gerçekten de doğada, ayaklarının altında gördüğü uçurumlardan ve on kişinin kalabalık bir düşman birliğine geçişi dar edebileceği dar geçitlerden daha korkutucu bir manzara sunan hiçbir şey yoktur. Bu nedenle doğulular, bu dar geçitlerdeki yola Şeytan Yolu adını verirler. Herkes attan iner ve beş fersah boyunca yürür. Eğer birisi atın üzerinde kalacak kadar pervasız olsa, büyük tehlikelerle karşı karşıya kalırdı. Zira solunda dimdik kesilmiş dağların, sağında ise üç yüz ayak (yaklaşık 90 m) derinliğinde bir uçurumun bulunduğu, dibinden Ceyhan Irmağı‘nın aktığı, genişliği yaklaşık üç veya dört ayak (yaklaşık 1 metre) olan çıplak kaya yüzeyi hayal edilirse, bu zorlu ve meşakkatli geçiş sırasında karşılaşılan tehlike hakkında kesin bir fikir edinilmiş olur.

Şeytan Yolu (Kısık Vadisi)
Şeytan Yolu diye tabir ettiği bu sağdaki kayalığın üst kısmında yer alan eski yoldur.

Yorgunluktan bitkin düşmüş, ayakları ve bacakları zedelenmiş bir halde, ağaçlar ve çimenlerle kaplı, oldukça neşeli küçük bir ovada bulunan Ahır Dağı‘na varılır. Açık alanda, Ceyhan Irmağı’nın kıyısında kamp yapılır. Burada vadi genişlediği sular için oldukça sakin akmaktadır. Zeytun adlı kişinin hükmettiği bölge bu noktada son bulduğundan burada bazen küçük eşkıya grupları tarafından rahatsız edilmek mümkündür.

Ahır Dağı’ndan Maraş’a, 6 Fersah

Ahır Dağı’ndan daima doğuya doğru Ceyhan Irmağı’nın (muhtemelen Bertiz Çayı) kıyısı boyunca ilerlenir, hafifçe tırmanılır ve aniden Küçük Asya’nın en yüksek dağlarından birinin platosuna ulaşılır. Bu dağın eteğinde Maraş şehri yer alır. Şehir iki fersahtan daha uzakta, aşağıda, beş ila altı fersah genişliğinde olabilecek, güzelce ekilmiş, görkemli bir ovanın başlangıcında görünür. Güneybatı yönünde ise uzun ve yüksek Kanlı Dağ, yani Karaman kıyısını çevreleyen dağ zinciri görülür. Doğulular, Kürtlerin burada sık sık işlediği cinayetler nedeniyle dağa bu ismi vermişlerdir.

Böylesine muazzam bir yükseklikten, bir paşalık merkezi olan Maraş’a ulaşmak hiç de kolay değildir. Yol geniş ve iyi döşenmiş olmasına rağmen o kadar diktir ki atın üzerinde durmak cesaret ister. Tedbirli davranarak atlarından inen sürücüler, sık sık kayar ve kendi istekleri dışında belli bir mesafeye kadar sürüklenirler; ancak, yolun sol tarafını çevreleyen korkunç uçuruma düşen yolcu örneği yoktur, çünkü yol geniş ve elverişlidir.

Ahır Dağı eteğinde Maraş

Maraş’a varıldığında, bu küçük şehrin pazarlarında hüküm süren bolluk göze çarpar. Pazarlar muazzam miktarda buğday, sebze, meyve ve özellikle lezzeti Asya’nın diğer bölgelerindekileri geride bırakan üzümlerle doludur.

Maraş’ın nüfusu on ila on bir bin kişiyi zar zor aşmaktadır. Oysa yüzölçümü bakıldığında, belki de bunun iki katını barındırabilirdi. Ancak, halkın isyankâr yapısı, Valilerin sürekli cezalandırmasıyla sonuçlanır ve onları doğdukları bu güzel toprakları terk etmeye zorlar. Maraşlılar, doğuda Deli adıyla bilinen astragan kuzu derisinden uzun, siyah, silindirik bir kalpak takan süvari alaylarına yazılmaya giderler.

Ceyhan Irmağı (ya Elbistan notları buraya karışmış ya da Maraş’ın derelerini yanlışlıkla Ceyhan olarak kaydetmiş) şehri boydan boya geçer ve tam ortadan iki eşit parçaya böler. Bu iki parça, biri ahşap diğeri ise sağlam taşlarla inşa edilmiş iki güzel köprü ile birbirine bağlanır.

Maraş’tan Kara Kuyu’ya, 7 Fersah

Maraş’tan çıktıktan sonra daha önce de belirtildiği gibi doğanın nimetlerini esirgemediği bu geniş ova 6 fersah boyunca geçilir. Ardından, 1 fersah boyunca gezgini yoran, meşe ağacı fidanları ve dikenli çalılıklarla kaplı kayalık tepeler aşılır ve Kara Kuyu‘ya varılır. Burası lezzetli suyu bulunan büyük bir kuyudan adını alan oldukça ıssız bir yerdir. Kürtlerin sık sık baskınlar yaptığını fazlasıyla kanıtlayan bir yoksulluk içinde yaşayan köylülerin oturduğu birkaç derme çatma kulübe kuyunun etrafına serpilmiştir.

Kara Kuyu’dan Antep’e, 7-8 Fersah

Her ne kadar yol güzel ve tepelerin eğimi oldukça yumuşak olsa da, yolcu yine de karşılaştığı sayısız çıplak ve keskin kaya yüzeyi karşısında ürperebilir. Yolun bazı yerleri o kadar dar ve elverişsizdir ki, dikkat edilmezse, yol kenarını çevreleyen sık ve gür meşe ağaçlarına bacakları sürterek yaralama riskiyle karşı karşıya kalınabilir. Müstahkem bir kalenin etrafında kurulan Antep şehri, alçıtaşı tepelerle çevrili küçük engebeli bir ovada yer alır.

Facebook Yorumları
Tıkla. Paylaş. Destek Ol.

Yusuf Köleli

Şeyma'nın eşi, Bilal ve Barış'ın babasıyım. Endüstri Mühendisiyim. Küçük şehirleri severim. Tarih ve arkeolojiye meraklıyım. Maraş'ı yürüyerek, bisiklet üstünde, yamaç paraşütüyle ve yüzerek keşfetmeye çalışıyorum.

2 thoughts on “Meçhul Bir Fransız Seyyahın 1807 tarihli Elbistan-Maraş Yolculuğu

  • Şeyma Köleli

    Çok güzel bilgiler içeriyor. Eline emeğine sağlık

    Yanıtla
  • Seval Kuşcu

    Yusuf bey, makaleniz Kahramanmaraş bölgesi hakkında çok detaylı bilgiler içeriyor. Emeğinize sağlık

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir