ElbistanTarih

Michael Bruce Mektuplarında 1812 Yılının Elbistan’ı

Güncelleme: 20 Ağustos 2019

İngiliz Yarbay John Macdonald Kinneir, İran ve Hindistan görevleri esnasında birçok defa geçtiği Anadolu şehirlerinin nüfus, coğrafi, ekonomik ve arkeolojik özelliklerini “Küçük Asya’ya Yolculuk” isimli seyahatnamesinde anlatır.  Kitabın son bölümünde kendisiyle aynı dönemlerde Halep’ten İstanbul’a seyahat ederken Elbistan’dan geçen Michael Bruce isimli bir başka seyyahın notlarına da yer verir.

Michael Bruce (1787-1861)

Kinneir kitabında bu seyahati gerçekleştiren M. Bruce olarak bahsettiği seyyahtan hiç bahsetmemişti. Sadece soyadını, adının baş harfini ve cinsiyetini kitaptan öğrendiğimiz M. Bruce, notlarında da kendisinden bahsetmiyordu. Uzun araştırmalar sonucunda sıradışı bir seyyah olan M. Bruce’un kim olduğu bilgisine ulaştım. Hem de 1816 yılında başlı başına Londra’da basılacak olan kitapta yer alan sıradışı bir mahkeme dosyasıyla ilk defa ulaşmıştım kendisine.

İsmi Michael olan kahramanımız 1787’de babasının ticaretle uğraştığı Bombay’da dünyaya gelen bir İngiliz asilzade. Babasının Hindistan’da ticaretten kazandığı paralarla birlikte Michael 7 yaşındayken İngiltere’ye dönerler. İlk başta banka kurup sonradan parlamento üyesi de olan babası Bruce’un da önemli bir politikacı olması için çok uğraşır. Cambridge Üniversitesi’nde okurken politikadan bunalan, yaşadığı hayattan zevk almayan Michael Bruce, babasının finansal desteğiyle 1809’da İspanya ve ardından Kuzey Afrika’ya devam edecek uzun bir yolculuğa çıkıyor.

Çöl Kraliçesiyle İki Yıl Yolculuk

Yolculuğunun başında kendisinden on iki yaş büyük olan Afrika, Mısır, Ortadoğu ve Osmanlı topraklarını at üstünde gezerek arkeolojik keşif ve kazılar planlayan İngiliz kadın seyyah Lady Hester Stanhope ile tanışır. Stanhope çok güzel bir kadın değildir ama at binme konusundaki mahareti, uzun boyu ve böyle zorlu bir yola çıkacak kadar cesur olmasıyla Bruce’u etkiler. Bruce da kalın cüzdanıyla Stanhope’u… İkili çok kısa sürede birbirilerine aşık olup yolculuklarını birlikte sürdürmeye karar verirler. Varlıklı ailelere mensup olan ikiliden Stanhope devlet göreviyle Bruce ise kişisel arzularıyla seyahat etmektedir.

İlk önce Kuzey Afrika, Yunanistan, Akdeniz Adaları ve İstanbul’u dolaşırlar. İstanbul’dan sonra 1811’de gemiyle Mısır’a yola koyulurlar. Bu yolculuk esnasında Rodos açıklarında batan gemide bütün eşya ve yolculuk notlarını Akdeniz’e bırakarak sallarla kurtulurlar. Mısır’a vardıklarında her ikisi de Osmanlı tarzı giyinir. Lady Hester de bir Osmanlı erkeği gibi entari ve çizme giyer.  Sarığı daha iyi sarabilmek için saçlarını iyice kısaltır. Çölde at üstünde erkeklerden daha iyi ata binen bir kadın fazla dikkat çekecektir. Kadın kimliğini gizlemek için değil çok fazla dikkat çekmemek için yapar bunu. Bir yıl boyunca beş kişilik ekiple birlikte Mısır, Filistin, Lübnan ve Suriye’yi bu şekilde at üstünde gezerler. Lady Hester’in ünü bölgeye yayılır. Adı sonrasında filmlere ve kitaplara konu olacak Çöl Kraliçesi’ne çıkmıştır artık.

1812’de Bruce’un babasının mali durumu kötüye gidince ikilinin arası açılır. Bruce bugün Lübnan sınırları içinde bulunan Deyrul Kamer köyünde ekipten ayrılır. Lady Hester ve ekibi Şam’a, Bruce ise Halep’e ve ardından aşağıda başlangıç kısmını verdiğim kendisini İstanbul ve Londra’ya ulaştıracak yola koyulur.

Napolyon’un Komutanını Cezaevinden Kaçırma

Bruce Londra’ya vardıktan kısa bir süre sonra Fransa’ya geçer. 1815’te Fransa’da, kendini İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa’da ünlü birisi haline getirecek bir suça karışır ve yargılanır.  Napolyon Bonapart’ın askeri dehasının farkedildiği dönemlerden itibaren emir subaylığını, Fransız İhtilali sonrasında imparatorluğunu ilan ettiği dönemlerde İletişim Bakanlığını yapan, Napolyon’un tahtan indirilip Elbe adasına sürgüne gönderdiği süreçte İngiltere lehine casuslukla suçlanan komutan Lavallette’nin, idamından bir gece önce hapishaneden kaçırılmasına yardım ettiği suçlamasıyla yargılanır.

Lavallette gerçekte hapishaneden eşinin getirdiği kıyafet ve peruklarla kadın kılığında kaçmış, Bruce ve arkadaşları ise Fransa sınırından çıkarmak için fayton ve İngiliz gümrük memuru kıyafetleri tedarik etmişlerdir. Yargılama sonunda 1816’da üç ay hapis yatan Bruce’u üne kavuşturan ise duruşma ve sorgulamalar esnasında yaptığı rahat, akıl dolu ve alaycı savunmasıdır. Bu savunmalar o dönem tüm Avrupa gazetelerinde manşete taşınır başlı başına kitaplara konu olur.

Ben de Bruce’un kim olduğuna dair yaptığım uzun araştırmalar sonrasında izini ilk kez 1816’da kitap olarak yayınlalan bu savunmalar da bulmuştum. Bruce’un yolculuğu esnasında ailesine yazdığı ve sonrasında yanına aldığı mektupları da Fransız polisi tarafından evinde bulunmuş. Kinneir basından takip ettiği bu sıradışı seyyahın mahkeme tutanaklarında 1812-1815 arasında Halep ve İstanbul gibi şehirlerden ailesine yolladığı belirtilen mektupların peşine düşerek 1818’de yayınladığı kendi seyahatnamesine ekler.

1820’de babası öldükten sonra Michael Bruce avukatlığa başlar. Sonraki dönemlerde politikaya atılır ve 1830’da parlamentoya seçilir. Babası bu asi çocuğun iyi günlerini görememiştir.

Kinneir 1830’da Trabzon’da, Lady Hester Stanhope 1839’da Lübnan’da, Michael Bruce ise 1861’de Londra’da vefat eder.

Buraya kadar okuduysanız eğer 19. yüzyıl başlarında Elbistan’da neler görmüş neler yaşamış bu Bruce dediğinizi duyar gibiyim. Michael Bruce seyahatnamesinin dogru-yanlış, iyi-kötü  demeden birebir Türkçe’ye çevirdiğim Elbistan bölümleri aşağıdadır. Kendi görüş ve eklemelerim parantez içinde ya da dipnotlarda eğik karakterle belirtilmiştir.


M. Bruce’un Halep – Ankara – İstanbul Rotası

22 Mayıs 1812. Bazen taşlı bazen düz yolda sekiz saat ilerledikten sonra, Antep’e iki saat uzaklıktaki harika suyu olan bir çeşme kenarına çadırlar kuruldu. Yönümüz hala kuzeydi. Kervandan ayrılıp küçük tepelerle çevrili ovada kurulmuş Antep’i ziyaret ettim. Şehrin tam ortasında Halep’inkine benzeyen fakat o kadar büyük olmayan bir kale var. Sık sık meydana gelen depremler ve sivil savaşlar şehri harabeye çevirmiş. Yirmi bin civarındaki nüfusun büyük bölümü Ermeni. Ermenilerin büyük bir kilisesi var şehirde. Şehri, Maden Paşası’na bağlı mütesellim idare ediyor.

Pazarcık

24 Mayıs. Sabahtan beri sekiz saat yol aldık. İlk iki saat yol engebeliydi. Yolun her iki tarafında sıradağların eteğinde küçük ekili ovalar vardı. Sonrasında başka ovaları geçtik, dağlar daha da yükselmişti. Bu bölge Maraş Paşalığına bağlıymış. Yağmacılıklarıyla meşhur yedi Kürt köyü var burada.¹ Kervan kendi bölgelerinden rahatlıkla geçmek için bu köylülerin koruması altına girdi fakat ilk başta anlaşılandan çok daha fazlasını aldılar. Yolda sürekli yere halı sererek kervandakilerden katkı talep ettiler. Ormanların arasında uzanan yol çok kötüydü. Büyük ağaçlarla kaplı bir dağdaki geçitten çıktıktan sonra Kanler Dağı(Gani Dağı)² silsilesi arasındaki bir vadide durduk.

25 Mayıs. Ourragicks (Ufacıklı²) bölgesinden çıktıktan sonra Senamerles(Sinemilli) mıntıkasına ulaştık. Maraş Paşalığına bağlı bu bölge diğerlerinden daha güçlü. Burada da kervanlar yağma edilir. Liderlerinin oğlu kervanı elli silahlı adamıyla karşıladı. Eşlik ettikleri kervan on saatte Gemnuk (Göynük) denilen geniş bir meraya ulaştı. Yönümüz bazen kuzey bazen de doğuyu gösteriyordu. Bülbüllerle kaplı ağaçların bulunduğu çok güzel bir yolda ilerlemiştik. Aksu³ nehrinin kıyısını takip ettiğimiz yolda nehrin üstünden iki kez geçmiştik. Etraftaki araziler iyi işlenmişti. Sayısız koyun ve sığır sürüsü görmüştük.

26 Mayıs. Meradan ayrıldıktan bir saat sonra Aksu’yu tekrar geçtik. Hemen ardından devasa bir dağa tırmanmaya başladık. Sol tarafı dağlarla sağ tarafı derin sarp kayalıklı vadide akan nehirle çevrili yol çok dardı. Bu dağ geçidinden sonraki iki saat boyunca ismi yine Kanler olan daha yüksek bir dağa ulaşıncaya kadar yol nispeten rahat sayılırdı. Kanler Dağı bir tür sedirle kaplıydı. Karla kaplı tepesine ulaşıncaya kadar sürekli tırmandık. Sabahtan beri sekiz saatlik yolculuğun ardından dağlarda eriyen kar sularının oluşturduğu derenin kenarında geceyi geçirdik. Erişilmesi güç dağlardan başka görünen birşey yoktu buralarda.

Elbistan

27 Mayıs. Dağdan Al Bostan’a (Elbistan) beş saat uzaklıkta bir vadiye indik. Sinemillilere yüklü bir miktar para ödeyip  kendilerinden ayrıldık.

28 Mayıs. Kervan yağmacılar nedeniyle yoluna güç bela devam ediyordu. Gecenin karanlığından faydalanan bir grup bazı eşyaları çalmıştı. Arsız bir başka kabileye bağlı gruptakiler ise yüklü bir katırı kendi bölgelerinden geçmemiz karşılığında haraç olarak aldılar.

29 Mayıs. Kızıl Irmak4 nehrinin aktığı Al Bostan’ın surlarında durduk. Şehir 40 tane köyü besleyen güzel bir ovada kurulmuş. Şehir ve köyler güzel ağaçlarla, ekili tarlalarla ve yüksek debili çok sayıda nehirle sulanan meralara sahip. Küçük Asya’nın sadece birkaç yerinde böyle bereket fışkırır. Nüfusu sekiz ya da dokuz bin civarında. Hayatlarını büyük ölçekli buğday ticareti ile sürdürüyorlar. Türkmenler aracılığıyla satılan buğdaylar Halep’e kadar gönderiliyormuş. Saldırıya uğrayacaklarını düşündükleri zaman şehrin etrafını sulara gömüyorlar. Şehirde bir tanesi çok eskiye benzeyen dört cami var.5

Kervan Al Bostan’a vardığında cesaretleriyle komşularına korku salan Yapalaklu isimli köylülerin koruması altına girilmesi gerektiğine kanaat getirildi. Altmıştan fazla olmayan ehemmiyetsiz sayıdaki atlı adamlarıyla civardaki oniki köye üstün gelmişlerdi. Sekiz saat boyunca iç açıcı manzaralar arasında yola devam ettik.

Gürün

30 Mayıs. Gün ağarınca Heckli Mogara’dan (Keçe Mağara6) ayrıldık. Yedi saat sonra Gürün’e üç saat uzaklıktaki bir vadide kamp kuruldu. Şehri ziyaret etmek için kamptan ayrıldım. Gürün’e giden yol dar ve korkutucu. Burası iki dağın arasına kurulmuş bir şehir. Kamp kurduğumuz alanla arasında İnce Su denilen bir nehir akıyor.  Kristal gibi berrak suyu olan, çok lezzetli balıklar barındırdığı söylenen nehri tahta bir köprüyle geçtim. Gürünlüler kışın şehrin güney yamaçlarında yazın ise kuzey yamaçlarında yaşarlarmış. İradı(vergisi) üç bin kuruşa sabitlenen bölge posta, paşaların geçişi ve yolcular gibi farklı beyanlarla otuz bin kuruş vermek durumunda kalıyormuş. Bu gelirin dörte üçü iki bin haneyi bulan Hristiyanlar tarafından ödeniyormuş. Geri kalanı ise sayıları daha az olan Türkmenler tarafından. Sakinlerin büyük çoğunluğu çerçi bu şehirde. Üç köyü bulunuyor. Tarlalardaki mahsul kendi tüketimlerini karşılamıyor ama her evin önünde bol meyve ve sebze üretebildikleri bahçeleri var. İklim üzüm bağı için çok soğuk. Şehir Çapanoğlu’na her seferinde iki yüz altmış silahlı adam tedarik etmek zorundaymış.


Çeviri bölüm burada bitmiştir. Yazıyı beğendiyseniz eğer sevdiklerinizle paylaşarak, Maraş Avucumda’nın sosyal medya hesaplarını takip ederek, diğer yazılarımızı okuyarak, yazılar altında bildiklerinizi yorum olarak ekleyerek bana destek olabilirsiniz.

Dipnotlar

¹ Halep’ten gelip Orta Anadolu’ya uzanan bütün yollar Antep’ten sonra Pazarcık’tan muhakkak geçerdi. Tüm aşireti zan altında bırakmak yanlış olsa da 17. ve 19. yy arasında kervanları soyup haraca bağlayan ve birbiriyle de sürekli mıntıka meseleleri yüzünden çatışan Kürt ve Türkmen çetelerin bu bölgede varlığı bilinen bir gerçektir.

² Metnin genelinden bu bölgenin Pazarcık’ın doğusundaki antik kervan yolları, kaya mezarları, su sarnıçları bulunan Ufacıklı ve Gani Dağı olduğunu tahmin ediyorum.

³ Kinneir kitabında bu bölüme dipnot olarak buranın aslında Ceyhan nehri olduğu notunu düşmüş. Oysaki Michael Bruce doğru söylüyordu. Burası Aksu idi. Ceyhan’ın Kısık Vadisinden değil Pazarcık, Çağlayancerit ve Nurhak üzerinden ilerliyorlardı. Kısık Vadisi üzerinden giden yol vardı ama kervan ordan geçmiş olsa idi Maraş’a da uğramaları gerekirdi. Bruce notlarında Maraş’a yer vermemişti oysa.

4 Anadolu insanının o dönemler hal ve tavırlarından şüphelendikleri seyyahlara kasıtlı olarak yanlış bilgi verdikleri bilinmektedir. Ceyhan Nehri’ni Kızıl Irmak diye belirtmesi bu sebepten olsa gerek.

5 O dönemde şehir, etrafı Ceyhan’ın iki kolu ile çevrili bir ada konumundaydı. Seyyah bunu kastetmiş olabilir. Şehri metnin bağlamına göre bu ada içerisindeki yer olarak görüyor ki yakın tarihe kadar Elbistan halkı da öyle bilirdi. O dönemlerden günümüze bu adadan üç cami ulaşmış. Ulu Cami, Ümmet Baba Camii ve Çarşı Atik Camii. Dördüncü Camii bu ada dışındaki Kızılcaoba Camii ya da günümüze ulaşmayan bu adadaki başka bir cami kastedilmiş olabilir.

6 Kinneir, Michael Bruce’un mektuparında el yazısıyla kaleme aldığı yer isimlerini ve bazı Türkçe kelimeleri yanlış okumuş olmalı. Mesafelerden yola çıkarak buranın kuvvetle muhtemel Keçe Mağara olduğunu söyleyebilirim. K harfini H olarak okumuş olmalı.

Facebook Yorumları
Tıkla. Paylaş. Destek Ol.

Yusuf Köleli

Şeyma'nın eşi, Bilal ve Barış'ın babasıyım. Endüstri Mühendisiyim. Küçük şehirleri severim. Tarih ve arkeolojiye meraklıyım. Maraş'ı yürüyerek, bisiklet üstünde, yamaç paraşütüyle ve yüzerek keşfetmeye çalışıyorum.

One thought on “Michael Bruce Mektuplarında 1812 Yılının Elbistan’ı

  • Sedat Kaptan

    Çok değerli bir çalışma. Sizi candan kutluyorum. Ben de Kayseri Tomarza Kömür köyünden, Memişler sülalesindenim. Atalarım Büyük Yapalak’tan gelmiş. O nedenle bölge ile yoğun bir şekilde ilgileniyorum. “Kayseri/Tomarza Kömür Köyü Tarihi ve Kültürü” isimli bir kitap çalışması yürütüyorum. İlk sayfalarını deneme mahiyetinde internetten yayınlıyorum. Ayrıca Tomarza, Tufanbeyli, Elbistan ve Boğazlıyan Yapalak köyleri; Türkmenler ve Yörükler ile ilgili yazılan seyahatnameleri topluyorum. Çalışmalarınız yeni gördüm. Bundan sonra sürekli takipçiniz olacağım. Başarılar dilerim. Saygılarımla.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir