Kanlıdere Köprüsü
Güncelleme: 31 Ocak 2021
Kahramanmaraş’ın tarihi mahalleleri Ahır Dağı’nın eteğindeki tepelerde kurulmuştur. Bu tepeler mevsimine göre coşup kuruyan derelerin aktığı vadilerle birbirinden ayrılmıştır. Şehrin tarihi kent merkezi etrafındaki mahalleleri birbirine bağlamak için bir asır öncesine kadar bu dereler üzerinde değişik tarzda inşa edilmiş birçok köprü bulunurdu.
Zamanla derelerin suları yer altına döşenen kanallara alınarak ıslah edilmiş, neredeyse tamamı yüksek mahalleler ile tarihi kent merkezi arasında ana ulaşımı sağlayan hala Şekerdere, Akdere ve Kanlıdere gibi coğrafi karakterlerinden gelen isimleriyle anılan yollara dönüştürülmüş. Bu dereler üzerindeki köprülerin küçük, nispeten sanat değeri düşük olan pek çoğu bu süreçte yıkılmış ve günümüze ulaşmamış. Kentin etrafındaki büyük akarsular üzerine kurulup yakın zamanda baraj altında kalan köprüler de benzer kaderi yaşamıştı.

Onca köprü arasında günümüze ulaşan yegâne köprü Ekmekçi ve Fevzipaşa Mahallelerini birbirine bağlayan Kanlıdere Köprüsü’dür. Köprü ismini altından akan dereden alır. Derenin isminin taşkın zamanlarında Ahırdağı’ndan kopup gelen topraklardan geldiği de söylenir. Osmanlı’nın Dulkadiroğullarını egemenliğini altına aldıktan sonra derenin batısına yerleştirdği Beyazıd ailesi ile doğusunda yaşayan Dulkadiroğlu ailesi arasında uzun süre devam eden kimi zaman kanlı hale dönüşen mücadelelerden aldığı da…
Unutulan Tarih
1980 yılında kültür varlığı olarak tescil edilen köprünün, batı ayağında çakılı tescil levhasındaki bilgilere göre Osmanlı’nın son dönemlerine tarihlendiği belirtilse de köprünün Cumhuriyet Dönemi’nde yapıldığı bilinmektedir.

Aynı yerde, yapılış tarzı ve kullanılan malzemeden hareketle Dulkadiroğulları dönemine ait olduğu düşündüğüm, Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar kullanılan bir başka taş köprünün varlığını tarihi fotoğraflardan biliyoruz. Fotoğraflardan diyorum zira mevcut köprünün resmi tescil çalışmalarında dahi eski köprüden hiç bahsedilmemiş. Mevcut köprünün Osmanlı dönemi eseri olduğu söylenmiş. Maalesef çok çabuk unutan bir yapımız var.

1936’tan itibaren başlayan dere ıslahı çalışmaları sırasında veya daha önceki sellerde eski köprünün ayakları yara almış olabilir. Araç geçişine uygun olmadığı için de 1930’ların sonunda yeni köprü inşa edildikten sonra atıl kalmış ve bakımsızlıktan yıkılmış olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum zira bölge sakinleri ile yaptığım görüşmede bu dönemleri hatırlayan birilerine hiç denk gelmedim. Köprünün tam olarak ne zaman yıkıldığını, yeni köprünün de ne zaman yapıldığını da kesin olarak bilemiyoruz. Cumhuriyet dönemi gazete arşivlerinde yer alan Kanlıdere ıslah çalışmalarına ilişkin haberlerden ve elimizde bulunan inşa fotoğrafındaki kıyafetlerden tahmin yürütüyorum sadece.
Yaklaşık 8 metre yüksekliğinde fil ayaklar üzerinde yükselen, 5 metre genişliğinde, 30 metre uzunluğunda, üç yuvarlak kemerli anıtsal ölçülere sahip yeni köprü hala ilk günkü sağlamlığını koruyor.
Yeni köprünün inşaatı sırasında çekilen fotoğrafta görülen günümüze ulaşmayan eski köprünün sivri kemerli ana açıklığa sahip olduğu anlaşılıyor. Eski köprüye ilişkin Alman arşivlerinden bulduğum aşağıdaki fotoğrafta ise köprüyü yaklaşım yollarıyla birlikte görebiliyoruz.

Kanlıdere Köprüsü günümüzde yalnızca şehrin iki tarihi tepesini birbirine kavuşturmakla kalmıyor, aynı zamanda geçmişin izlerini bugüne ulaştırıyor. Yolunuz bir gün şehrimize düşerse, sizi tarih kokan eski Maraş sokaklarına ulaştıracak Kanlıdere Köprüsü’nden mutlaka geçmenizi öneriyorum. Olur da bu fırsatı mayıs veya haziran aylarında yakaladıysanız köprünün batı yakasında aşağıdan yukarıya uzattığı dallarıyla size taze meyvelerini sunan dut ağacının ikramına da hayır demeyin.
Kanlıdere Köprüsü Nerede
Tarihi kent merkezinde, Ulu Cami’nin kuzeyinde uzanan Kanlıdere Caddesi’nde yer alır.
Bu köprünün bir yakasında Beyazıtlı ailesi diğer tarafında da Dulkadir (Zulkadir) ailesi yaşardı. Bu iki geniş ve etkin aile arasında hep husumet vardı. İşgal yıllarında Dulkadir ailesi Kuva-i Milliyeyi desteklerken, Beyazıtlı ailesi bu oluşuma pek sıcak bakmaz, hatta işgal kuvvetlerine sıcak bakmışlar. Ermenileri kollar vaziyette olmuşlar. Kurtuluştan sonra Beyazıt ailesinden tutuklamalar ve idamlar olmuştur.