Kültür-SanatTarih

İsa Divanlı Camii

Güncelleme: 30 Mayıs 2019

Bulunduğu mahalleye de ismini veren İsa Divanlı Camii, kent merkezine çok yakın bir konumda olmasına rağmen, etrafını kuşatan yapılar nedeniyle gözlerden ırak kalmıştır. Yakınında bulunan Uyuz Pınarı’ndan gelen suyla beslenen çeşmesinden dolayı Uyuz Pınarı Camii ismiyle de anılır.

Osmanlı’nın İlk Eserlerinden

Dulkadiroğulları egemenliğine son verdikten sonra şehre hakim olan Osmanlı Devleti’nin kentteki ilk camilerinden olan İsa Divanlı Camii 16. yy. ortasında inşa edilmiştir. Yaklaşık 500 yaşında olan caminin günümüze sadece minaresi özgün halini muhafaza ederek ulaşmıştır.

Mihrapta Yer Alan 1568-1569 tarihli inşa kitabesi

Caminin bugün mihrabında bulunan inşa kitabesine göre Kanuni Sultan Süleyman zamanında Hacı İsa Divan’ın oğlu Hacı Osman tarafından bina ettirilmeye başlandığı ancak inşaat devam ederken Hacı Osman’ın vefat ettiği, caminin hicri 976 / miladi 1568-69 yıllarında II. Selim döneminde açıldığı anlaşılmaktadır. 1985 yılında tescil çalışmaları sırasında okunan minare giriş kapısı üzerindeki kitabe de aynı içeriğe sahiptir. Minare üzerindeki kitabe bugün okunamayacak düzeyde tahrip olmuştur. ¹ 

Mihrapta yer alan 1722-23 tarihli tamir kitabesi

Mihrapta inşa kitabesinin üst kısmında yer alan ve Hattat Şakir’in yazdığı anlaşılan kitabeye göre cami, hicri 1135 / miladi 1722-23 yılında Dede Efendi tarafından tamir ettirilmiştir. ¹   

Avlunun kuzey doğu köşesinde, Uyuz Pınarı çeşmesi olarak bilinen çeşmede asılı kitabeye göre ise Hacı Dede Mehmet Efendi tarafından Antepli Mehmet Usta eliyle hicri 1238 / miladi 1822-23 yılında bir onarım daha görmüştür. ¹   

Avludaki çeşmede yer alan 1822-23 tarihli tamir kitabesi

İsa Divanlı Camii geçirdiği bu onarımlardan sonra 1959 yılına kadar büyük oranda aslını korumuştur. 1959 yılında önemli ölçüde tahrip olmuş caminin harim kısmının mahalle sakinleri tarafından yıkılarak yeniden inşa edildiği ve 1961 yılında tekrar ibadete açıldığı bilinmektedir. O dönem yapılan bu çalışmada caminin şehirdeki diğer örnekleriyle uyum içerisinde olan mimari kimliği gözardı edilmiş, neredeyse bambaşka yere ve baöbaşka döneme ait bir cami ortaya çıkmış.

Kaybolan Mimari Kimlik

Aslı yığma taş üstüne toprak damla kaplı olan cami, 1961 yılında yeniden yapılırken betonarme kubbe ile örtülmüş. Asıl yapı, doğu-batı doğrultusunda daha uzun bir dikdörtgen plana sahipken, yeniden inşa edilen caminin uzun kenarı doğu tarafından 5 metre kadar kısaltılmış. Caminin özgün halinde son cemaat yerindeki beş sivri kemerden üç tanesi 1961’de inşa edilen yeni yapıda muhafaza edilmiş yanlarda olan iki tanesi ise geniş pencere açıklıkları bırakılıp duvar örülerek kapatılmış. Orijinal halinde son cemaat yerindeki sivri kemerlerin ortada dayandığı sekizgen sütunlardan boşa çıkan iki tanesi bugün cami avlusunda muhafaza edilmektedirler.

Caminin özgün halinden günümüze ulaşan sütunlar

1959’da yıkılmadan önceki özgün halinde caminin ahşap kirişli toprak üst örtüsü dört duvarla birlikte harimi iki sahna ayıran doğu batı doğrultusunda uzayan beş sivri kemere dayanmaktaymış. 1961’de yeniden yapılan camide betonarme kubbeyle birlikte bu kemerlere de ihtiyaç kalmamış. Bugün betonarme kubbe, kuzey ve güneyde harim duvarları, doğu ve batıda ise kubbe kasnağı hizasında birer beton sütun üstünde yükselmektedir. Harim içindeki beş sivri kemeri taşıyan dört silindirik sütun ise son cemaat yerinde boşa çıkanlar gibi bugün avluda muhafaza edilmektedirler.

Yukarıda anlattığım değişikliklerin çoğunu o dönemlere şahit olan ihtiyar mahalle sakinleri ve anıları dinlemeyi seven daha genç kuşaklar hala hatırlıyor. Caminin kimliğinin neden bu kadar değiştirildiğine ilişkin ise kimsenin fikri yok. Taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına dair ilk kanunlar 1950’lerde çıkmaya başlasa bile şehrimize bu bilincin gelmesi biraz geçikmiş olmalı.

1961 yılında caminin mimari kimliğini önemli ölçüde tahrip eden bu değişiklikler ne yazık ki 1980’lerde başlayan tescil çalışmalarında da gözardı edilmiş, yeniden inşasından 25 yıl gibi kısa bir zaman geçmiş olmasına rağmen caminin özgün hali araştırılmamış, bozulmuş haliyle tescil edilmiştir. O günden sonra yapılan tüm müdahale ve restorasyonlarda ise bu betonarme kimlik muhafaza edilmiştir.

Ali Saim Ülgen

Konunun en can alıcı noktası ise; ömrünü kültür varlıklarının korunmasına adamış, anıtlar yüksel kurulunun kuruluşunda önemli rol oynamış, bu tutkusuyla tüm Türkiye’yi dolaşıp binlerce anıt ve kültür varlığının korunması üzerine çalışmalar yürütmüş Yüksek Mimar Ali Saim Ülgen’in arşivine tüm bu koruma ve tescil çalışmaları sırasında bakılmamış olmasıydı. Oysa Ali Saim Ülgen 1940-1943 yılları arasında mesleğinin ilk yıllarında Maraş’ta iki buçuk yıl askerlik yapmıştı. O dönemde Maraş, Göksun, Afşin ve Elbistan’da onlarca eseri incelemiş, belgelemiş, fotoğraflamış, bazılarının rölöve ve restitüsyon projelerini hazırlamıştı. Bu çalışmalar arasında İsa Divanlı Camii’ne ait fotoğraflar da bulunuyordu.

Ali Saim Ülgen, minareyi, harimin yıkılmış duvarını ve uzaktan caminin doğu kısmını gördüğümüz üç fotoğrafa İsa Divanlı notunu düşmüştü. Son cemaat yeri ve harim cümle kapısından detayların yer aldığı üçüne Cıncıklı Cami demişti. Son cemaat yerini minareyle birlikte panoramik gösteren bir diğer fotoğrafa ise sadece Maraş’a ait bir cami notu iliştirilmişti.

Cıncıklı Camii?

Bu fotoğraflardan en sıradışı olanları Cıncıklı Camii ismiyle sunulanlardı. Şehrimizde bu isimle bir cami yoktu. Geçmişte bu isimli bir caminin varlığını hatırlayan da yoktu. Birzamanlar Maraş grubunda uzun süre tartışılan ve herhangi bir sonuca ulaşılamayan Cıncıklı Camii fotoğraflarının hangi camiye ait olabileceği konusunda Birzamanlar Yayıncılık kurucusu hemşehrimiz Osman Köker ile özel olarak görüşüp fikir alışverişinde bulunuyor idik. Herkesin uzaklarda aradığı cevabın aslında çok yakında olduğunu kendisi fark etti. Ali Saim Ülgen, ayrı bir paftada İsa Divanlı Camii fotoğraflarını arşivlemiş olsa da aynı camiye ait detayları gösteren diğer fotoğrafları başka bir paftada farklı bir isim altında muhafaza etmişti. Her iki paftada yer alan camilerin son cemaat yerleri birbirlerine çok benzer yapıda beş sivri kemerden oluşuyordu. Günümüzde şehirde beş sivri kemerli son cemaat yerine sahip İsa Divanlı Camii dışında başka bir cami de yoktu.

5 asırlık cami girişinde 1961 tarihi yazıyor

Kafamızda en küçük bir şüphe bırakmamak adına ikinci adım da benden geldi. Bisikletimle camiye ulaşıp Ali Saim Ülgen’in 1940’ların başında çektiği Cıncıklı Camii fotoğraflarındaki detayları, 2019 yılının İsa Divanlı Camii’nde aramaya başladım.

Üstte: İsa Divanlı Camii Kitabesi (2019) Altta: Cıncıklı Camii Kitabesi (1940)

Cıncıklı Camii fotoğraflarında son cemaat yerinden harime geçişi sağlayan cümle kapısı üzerindeki iki kitabe ve altı köşeli yıldız işlemeleri İsa Divanlı Camii mihrabına taşınmıştı. Artık kesin olarak biliyorduk. Cıncıklı Camii, İsa Divanlı Camii idi. Caminin minaresi ile birlikte ibadet mahallinden günümüze sadece son cemaat yerindeki kemerler arasındaki iki sütun ve giriş kapısından mihraba taşınan kitabeler korunarak ulaşmıştı.

Taşınan kitabeler. 1- Cümle kapısı(1940) 2- Cümle kapısı(2019) 3- Mihrap(2019)

Maraş’ta neredeyse tüm tarihi minarelerde 20 yıl öncesine kadar leylek yuvası bulunurmuş. İsa Divanlı Camii minaresinin 1940’lardaki fotoğrafta görülen hali ile günümüz arasındaki yegane fark da ortadan kaybolan leylek yuvası.

Cıncıklı Camii’nin diğer fotoğraflarına baktığımızda caminin avlu kapısının bir gabaltıya açıldığını görüyoruz. Gabaltı da üstündeki tek katlı bağdadi teknikle yapılmış, imam evi veya medrese gibi camiye ait bir müştemilat olabileceğini değerlendirdiğim yapıyla birlikte günümüze ulaşamamış.

Caminin eski fotoğraflarında cümle kapısı üzerinde kitabeler arasında dikey eksene göre simetrik yerleştirilmiş bir bölümü o dönemlerde dökülmüş yirmi çini tabak ve son cemaat yerindeki sivri kemerler arasında birer tane çini tabak görünüyor. Genellikle Maraş camilerinde minare süslemesinde görmeye alışık olduğumuz çini tabaklar, İsa Divanlı Camii’nde harim girişinde kullanılmış.

Kayseri ve Kırşehir’de süslemelerinde kullanılan çini tabaklar nedeniyle benzer isimlerle anılan camiler vardı. Ali Saim Ülgen oralardan esinlenerek mi camiye bu ikinci ismi layık görmüştü bilemiyoruz. Yanılacağını veya kasıtlı olarak bir caminin ismini değiştireceğini düşünmediğimizden Cıncıklı Camii hakkında uzun süre tartışmış ancak cevabın hemen burnumuzun dibinde, Ali Saim Ülgen’in diğer fotoğraflarında olabileceğini değerlendirememiştik. Belki de 1959’da yıkıldıktan sonra caminin özgün mimari kimliğini unutan Maraşlılar caminin farklı bir isme sahip olduğunu da unutmuştu.

Ali Saim Ülgen 1963 yılında, 48 yaşında öldüğünde arkasında Türkiye’nin her yerinden binlerce belge, fotoğraf, koruma altına alınmış yapı ve rölöve çizimi bıraktı. Maraş’ta 25 yaşındayken büyük bir heyecanla gelecek nesiller korusun diye üzerinde çalıştığı İsa Divanlı Camii’nin 1959 yılındaki hal-i pürmelalini muhtemelen göremedi.

Ulaşım

Tarihi kent merkezine çok yakın bir konumda yer alır. Demirciler Çarşısı doğu girişine 150 metre yürüyüş mesafesindedir. Özel araçla gelecekseniz Sarayaltı Caddesi’ne park etmenizi öenririm. Toplu ulaşımla gelecekler Sarayaltı, Şeyh Adil, Valilik duraklarından geçen hatları tercih edebilirler.

Kaynakça

¹  Mehmet Özkarcı, Türk Kültür Varlıkları Envanteri, 46-I

²  Ali Saim Ülgen Arşivi, Salt Araştırma

Facebook Yorumları
Tıkla. Paylaş. Destek Ol.

Yusuf Köleli

Şeyma'nın eşi, Bilal ve Barış'ın babasıyım. Endüstri Mühendisiyim. Küçük şehirleri severim. Tarih ve arkeolojiye meraklıyım. Maraş'ı yürüyerek, bisiklet üstünde, yamaç paraşütüyle ve yüzerek keşfetmeye çalışıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir