Dadaloğlu Şiirlerinde Maraş
Güncelleme: 7 Aralık 2018
Dadaloğlu
18’inci yüzyılın son çeyreğinde dünyaya geldi. Asıl adı Veli’dir. Döneminin en önemli halk ozanlarındandır. Babası “Kul Mustafa” mahlasını kullanan Aşık Musa’dır. Avşar beylerinden Küçük Alioğlu ile Kozanoğlu’nun yanında imamlık, katiplik yapmıştır.
Şiirlerinde başta Avşarlar olmak üzere Çukurova ve Orta Anadolu aşiretlerinin göçebe yaşamlarını, birbirleri arasındaki ilişkilerini ve Osmanlı’ya isyanlarını sıklıkla işlemiştir. Kahramanlık şiirleri ile ün yapmıştır. Yüz elliye yakın şiiri sözlü kaynaklardan derlenerek günümüze kadar ulaşmıştır. Maraş’tan izler taşıyan şiirlerinin büyük bölümü Göksun ve Afşin arasında uzanan Binboğalar’a yaktığı güzellemelerdir.
Kendisinden yaklaşık iki yüzyıl önce yaşamış olan bir diğer halk ozanı Karacaoğlan’ın Maraş şiirleri için bu yazıya göz atabilirsiniz.
Andırın Boğazı Ufacık Taşlı
Andırın Boğazı ufacık taşlı
Ağlama sevdiğim gözlerin yaşlı
Beyleri gelir de hep eli kuşlu
Karışmış curası bazınan gelir
Evimizin önü ova yazılı
Neçe yiğidimiz yanı tazılı
Koyunumuz gelir körpe kuzulu
Karışmış sağmalı yozunan gelir
Dadal’ım der: Geldim pınarbaşına
Dost, top kadifeler almış döşüne
Elvan elvan yazma atmış başına
Karışmış gelini kızınan gelir
Kimya Vardır Toprağında Taşında
Kimya vardır toprağında taşında
Tor Seyfiler yuva kurar döşünde
Kamalağın kar’ardıcın içinde
Kırık kırık eser yelin Binboğa
Başın görünmüyor dumandan pustan
Bağrışır geyiğin durulmaz sesten
Sağ yanın Saraycık, solun Elbistan
Övünmeye değer dilin Binboğa
Karların yağmış tâ ardıç boyunca
Lale, sümbül, gül boynunu eğince
Yaz baharda aşiretler gelince
Karışır sağmala yozun Binboğa
Binboğa da Koç Dağı’nı gözetir
Lale, sümbül, mor menekşe tazedir
Ablak sığınların boynun uzatır
Ediyor methini Veli’m Binboğa
Çok Göresim Geldi Binboğa Seni
Çok göresim geldi Binboğa seni
Ne hoş olur baharınan yazınan
Dirgen Dağı Koç Dağı’nın dengidir
Ördeklerin çağrışırdı kazınan
Ne kara yazılmış alnıma yazı
Varsak da aşiret tanımaz bizi
Sarız’dan aşağı Yalak’ın düzü
Sağmalların yayılırdı yozunan
Kuru Çay’dan Delice’ye aşalım
Çapanoğlu eteğine düşelim
Elbistanlı kızı helallaşalım
Çok emeğin yedi idim tuzunan
Dadaloğlu’m der de: Bu nasıl haldır
Seneler sayılmaz kaç tane bıldır
Ayını bilmiyom tam dokuz yıldır
Puşt Osmanlı duralaştı bizinen
Binboğa da Koçdağı’nı Gözedir
Binboğa da Koçdağı‘nı gözedir
Laleleri, sümbülleri tazedir
Akça turnaların başın uzadır
Dudulu kumrulu başın Binboğa
Duman duman başın görünmez pusdan
Ak sayalı gelinlerin çekilir hasdan
Bir yanın Avşar, bir yanın Elbistan
Zamantı’dan gelir kışın Binboğa
Yıldır yıldır eder toprağın taşın
Yüz bin yılı geçkin belki de yaşın
Buluklar da gökler de can yoldaşın
Güzelleri seyir için Binboğa
Kamalağın, kar’ardıcın bitiyor
Dadaloğlu’m cıdasını atıyor
Kara gözlüm senden yükün tutuyor
Bulunmaz menendin, eşin Binboğa
Atım Kalk Gidelim Sılaya Doğru
Atım kalk gidelim sılaya doğru
Tırnağını taşa vurmam düzünen
Koç yiğit de gurbet ele düşerse
Yanar bağrı ateşinen közünen
Bilirdim Kilis’i ezel ezeli
Çok olur oranın okur yazarı
Şirin olur Antep ili güzeli
Eğler koç yiğidi cilve nazınan
Karakuyu derler beyler dolanır
Orda içen Gödeli’de sulanır
Pazarcık suyunda gönlüm bulanır
Ötüşür ördeği turna kazınan
Ahır Dağı‘na erken geçin ağalar
Alişar çevresi bahçeler bağlar
Kısık‘ın yöresi şol ulu dağlar
Karı yatar namlı namlı buzunan
Dadaloğlu’m der sılaya varalım
Orada dost hatırını soralım
Ketizmen‘den Pınarbaşı‘n bulalım
Eşe Fatma’m oynar, döner nazınan
Elbistan Ovasına Bir Aslan Geldi
Elbistan Ovası‘na bir aslan geldi
Ecelin ağzına alıyor Çerkez
Dartmış adasını da almış eline
Bel ver Danacıoğlu, varıyor Çerkez
Daha ilk kavgası da bulman mahana
Takım koydu Kaderhüyük’ten Cihan’a
Kazın tırnağı dayanır mı şahana
Seçip kılavuzunu vuruyor Çerkez
Sizde de yok muydu Frenk barutu
Yitirmiş Tecirli’yi arar Cerit’i
Unuttun mu kavak boylu Halit’i
Geçmiş hayıflarını alıyor Çerkez
Nice mızraklılar var kara tuğlu
Anası Torun babası İbrahimbeyoğlu
Vebalı boynuna Muratbey Halloğlu
İki başın hükmünü veriyor Çerkez
Dadaloğlu’m der de hileye gitme
Gözünle gördüğünü hak inkar etme
Deden Koca Topuz’un da hakkın unutma
Doldurup doldurup veriyor Çerkez
Göründü de Hemite’nin Kalesi
Göründü de Hemite’nin kalesi
Hiç gitmiyor aşiretin belası
Yıkılıp Yarsuvat’ın viran kalası
Bu yıllık da burda kalsın elimiz
Eser garbisi de adamı yakar
İçilmez suları yosunlu kokar
Yatılmaz gecesi mucuğu çokar
Sehillemiş açılmıyor gülümüz
Gün burnuna İmeli‘den inerdik
Sallanır da Saçaklı’ya konardık
Şihret için yiğit ata binerdik
Çakmaklı tüfekli bizim zorumuz
Devemiz gelirdi tütülü bazlı
Tülünün sesi de bülbül avazlı
Aşığımız vardı kucağı sazlı
Bahşişine cömert idi elimiz
Melik Ejder evliyalar yatağı
Ahir Dağı yaylamızın eteği
Bayazıtlı elimizin tuzağı
Cihan Köprüsü’nden bağlı yolumuz
Arabistan atlarına binerdik
Al kabutu al kendire atardık
Her birimiz bir orduya yeterdik
Alışkan tüfekli bizim zorumuz
Kavrık’a varınca semah dönerdik
Genişleyip Suçatı’na konardık
Ha deyince bin gök atlı binerdik
Mertlik köprüsünden geçer yolumuz
Karadik’ten öte Narnı’nın düzü
Oturmuş beyler de ediyor sözü
Fettahlı beyleri, kim’edek nazı
Enden enden kırık bizim yolumuz
Der Dadalı’m der de: Bu sitem yeter
Yaylaya çıkınca gukkular öter
Kız gelin kalmadı hep hasta yatar
Döğüşerek ölemedik birimiz