Alabaş’ta Bir İngiliz Eseri: Lady Cavendish Köprüsü
Güncelleme: 6 Ağustos 2023
Teolojiden Köprüye
Amerikan Yabancı Misyon Görevlileri Kurulu’nun (American Board of Commissioners for Foreign Missions) gelişme raporlarını içeren, 1828-1934 yılları arasında aylık yayınlanan, The Missionary Herald dergisini incelerken, 1911 Nisan sayısında “Teolojiden Köprüye” başlıklı bir yazı farkettim. Maraş’ta görevli misyonerlerle ilgili bir yazıydı bu.
Uzunca bir süredir başta kayıp köprülerimiz olmak üzere birçok tarihi eserle ilgili araştırmalar yapıyordum. Bu yazı birkaç yıldır internette ve sosyal medyada dolaşan, birçok kişinin detaylarını merak ettiği bir köprüye açıklık getiriyordu: Zeytun taraflarında Alabaş diye tabir edilen bölgede bulunan, adının Lady Cavendish Köprüsü olduğu belirtilen, günümüze ulaşan birkaç fotoğrafı dışında hakkında bilgi bulunmayan köprüye.
Yazıda Maraş’ta görev yapan sıradışı bir misyonere yer veriliyordu. Maraş Amerikan Misyonunda din eğitiminden sorumlu teoloji öğretmeni F. W. Macallum, 9 Ocak 1911’de kurula yazdığı mektubunda esas görevinin sorunsuz şekilde yürüdüğünü anlatıyor ve kendine verdiği ayrı bir görevden bahsediyordu.
Mektupta Alabaş Bölgesi ve Zeytun arasında akan Güredin Çayı’nın yılın 5 ayı geçit vermediği, bölgenin fakir halkının kendi imkanları ile bu çay üstüne bir köprü yapmasının çok zor olduğu, Zeytun ve Alabaş’ta yaşayan Ermenilerin bağlantı kuramadıkları ifade ediliyordu.
Mektubun bu kısmında verilen bilgiler bana biraz yanıltıcı geldi açıkçası. Maraş’ta en çok köprü bulunan yerlerin başında Zeytun gelir. Aynen Elbistan gibi çevresi nehir ve çaylarla çevrili Zeytun’da günümüze Kanlı Köprü, Kantarma Köprüsü (Soğuk Çeşme Köprüsü) ve Elbistan Köprüsü ulaşmıştır. Tarihi kayıtlara göre bu köprüler Osmanlı ve Dulkadiroğlu dönemlerinde yapılmıştır. Ermeni kayıtlarında da köprülerinin kendi eserleri olduğu belirtilir. Her halükarda Zeytun’a yapılan köprüler gibi buraya da bir köprü rahatlıkla yapılabilirdi.
Kraliçe Viktorya’nın Baş Nedimesi
O dönemler İngiltere’de bulunan, Osmanlı Ermenilerine yönelik ayrıştırıcı faaliyetler yürüten Ermenistan Dostları (Friends of Armenia) grubunun lideri olan, bir dönem Kraliçe Viktorya’nın başnedimeliğini de yapan Lady Lucy Cavendish, Maraş’ta Ermenilere dağıtılmak üzere Macallum’a bir miktar para gönderir. Macallum bu parayı Ermeni azınlığa hayır olsun diye dağıtmak yerine Alabaş bölgesinde bulunan ihtiyaç sahiplerini çalıştırarak Güredin üzerine bir köprü yapmaya karar verir. Bu şekilde hem ihtiyaç sahipleri para kazanacak hem de bölge bir köprüye kavuşacaktı. Köprüye bu nedenle Dostlar Köprüsü de denmektedir.
Hayatında daha önce hiç böyle bir iş yapmamış olan Macallum, bölgedeki taş ustaları ve diğer işçilerle birlikte bu işe soyunur. Köprü kısa sürede inşa edilir. 1.144 $’a tamamlanan köprüde, işçilere toplam 880 $ ödendiği de mektupta belirtilir.
Alabaş bölgesinden Maraş Amerikan Misyonu’na gönderilen ikinci bir mektuba da yazıda yer veriliyor. 30 Aralık 1910 tarihli mektupta yöre halkı yapılan köprünün hayatlarını çok kolaylaştırdığını belirterek teşekkür ediyorlardı. Bu mektubun tarihi, köprünün inşa tarihiyle ilgili ipucu da veriyor bize. Alabaş Köprüsü’nün buradan hareketle 1910 yaz aylarında inşa edildiğini tahmin edebiliriz.
Köprünün yıpranmış gibi durduğuna bakmayın. Fotoğraf köprünün açılışından hemen sonra çekilmiş. Kısıtlı imkanlarla, teknik personel olmadan yapıldığından belki de bu eskimiş görüntüsü. Fotoğraf karesinde Macallum, Zeytunlu bir papaz, Alabaşlı bir rahibe ve hayır duası yapan Gregoryen rahibin bulunduğu belirtiliyor. Lady Cavendish fotoğrafta yok. Bölgeye de hiçbir zaman gelmemiş. Köprüye dolaylı yoldan finansman sağladığı için ismi verilmiş.
Alabaş
Alabaş bölgesi günümüze ulaşan bir yöre ismi değil. Türkçe Alabaş, Ermenice Arekin ismiyle yer alıyor tarihi kayıtlarda. 1897 yılında Aghassi müstear ismini kullanan Garabed Toursarkisian tarafından yayınlanan Zeytun isimli kitapta Alabaş, 32 köyden oluşan geniş bir bölge olarak bahsedilmektedir.
19. yy sonlarında Zeytun’da çıkan Ermeni ayaklanmalarında bölgenin öncü rol oynaması nedeniyle Türkler tarafından alay merkezi manasında alay-baş olarak anılmaya başlanmış. Sonraki süreçte ismi Alabaş’a evrilmiş. Aynı kitapta yer alan bir haritaya göre Alabaş, Zeytun’un güneyinde, Ceyhan Nehri’nin hemen batısında kuzey-güney doğrultusunda uzanan geniş bir dağlık bölge olarak gösteriliyor. Böyle bir durumda bu köprüye gerek kalmayacaktı. Zira o bölgeyle Zeytun arasında geçilemeyecek bir dere yok.
Köprü hakkında bilgi veren bu mektupta kendi içinde çok tutarlı bir tarif yapmış. Güredin Çayı’nın Zeytun ve Alabaş arasında uzandığı belirtilmiş. Güredin Çayı, Tekir ve Fırnız çaylarının, Suçatı mahallesinde birleştikten sonraki aldığı addır. Yağışlı dönemlerde her ikisi de gür akan bu çaylar birleştikten sonra daha da kabarıp, hırçınlaşır, geçit vermez olur. Güredin’e Suçatı’ndan 7 km sonra Zeytun çayı da dökülür. Daha da güçlenen Güredin, bu kısımdan itibaren Ceyhan’a kavuşacağı 10 km’lik yolda Ali Kayası ve Güredin Kalesi arasından da geçer. Güredin’in Zeytun çayı ile birleştikten sonraki kısımları 1990’dan itibaren Menzelet Barajı altında kalmıştır. O bölgede bulunan Güredin Kalesi ise çayın baraj altında kalan bölümünde yüzlerce metre yükselen bir kaya duvar üzerinde kurulu. Bu durumda Alabaş bölgesi Güredin Çayının sağ sahilinde (o bölge için güneybatısında) yer alıyor diyebiliriz. En kötü ihtimalle Alabaş, Güredin Çayının her iki yakasında uzanan eski yerleşimleri kapsıyor muhtemelen. Günümüzde Bulutoğlu, Beşbağlar, Suçatı, Şadalak, Üçevler, Çamlıbel ve Ali Kayası ile çevrili bu bölgede hiçbir toplu yerleşim yok. Çevre köylere bağlı birkaç evden oluşan mezralar var sadece.
Kısa Ömürlü Bir Köprü
Yukarıdaki bölümü yayınladıktan altı yıl sonra yabancı arşivlerde kafamı dağıtmak için her zaman yaptığım gibi Maraş araştırmaları yaparken Ermeni Dostları Grubu’nun varlığından bile haberdar olmadığım süreli yayınlarının 1911 sayısı karşıma çıktı. İşin daha da ilginci bu sayıda Maraş Amerikan Misyonunda görevli Bay Goodsell imzalı Maraş’tan Üzücü Haberler başlıklı mektup ile Alabaş Köprüsü’nün akıbetinden ve köprüyle ilgili önceki bölümdeki iki mektupta yer almayan kıymetli bilgilerden bahsediliyordu.
1 Haziran 1911 tarihli bu mektupta 1910 Aralık ayında büyük bir neşe ile açılan Alabaş Köprüsü’nün 1911 yılı ilkbahar başında bölgedeki diğer birçok köprüyle birlikte şiddetli seller nedeniyle tamamen yıkıldığı belirtiliyordu.
Bay Goodsell köprüyü inşa eden Harutun Usta ile görüştüğünü, Usta’nın köprüyü bölgedeki diğer birçok köprüden çok daha sağlam ve derin ayaklar üzerine oturttuğunu ama daha önce benzeri görülmemiş bu ölçüde bir taşkın olacağını da hiç hesaba katmadığını belirttiğini mektupta aktarmaktadır. Taş işçiliğinin tam mukavemete ulaşmasının birkaç yıl aldığı bilinirken, köprü yapıldıktan birkaç ay sonra meydana gelen bu ölçüde bir taşkına köprünün dayanmasının mümkün olmadığını belirten Harutun Usta’nın, yapımında çalıştığı Hamidiye Köprüsü’nün bundan çok daha zayıf taşkınlarda birkaç kez yıkıldığını belirttiği de mektuba eklemiş. Bay Goodsell mektubunu, köprünün bölge için çok önemli olduğunu ve 250 £ (1222 $) ile afette öğrenilen derslerden sonra daha sağlam şekilde yeniden inşa edilebileceğini belirterek tamamlamıştır.
Köprünün Tam Yeri Meçhul
Taş ayaklar ve dalgakıranlar üzerine agaç gövdeleriyle inşa edildiği anlaşılan köprü günümüze ulaşmamıştı. 1911’den sonra yeniden inşa edilebildi mi henüz bunu da bilmiyorum. Köprünün anısı çoktan hatıralardan silinmişti. Sadece birkaç aylık ömrü olan köprüyü kimse hatırlamıyordu. Aşağıda detaylarını vereceğim bazı aktarımlar dışında köprüyü gören hiç kimseye rastlamadım bölgede. Dolayısıyla köprünün yeri konusunda büyük bir belirsizlik mevcut. Gerek haritalarda belirtilen Alabaş mıntıkasının yeri, gerekse açılışından günümüze ulaşan fotoğraflarından yola çıkarak, etrafında alçak tepelerin yer aldığı geniş bir yatakta akan derenin üstüne yapıldığı görülen köprünün, Suçatı ve Ali Kayası arasında yer aldığını düşünüyorum. Ali Kayası’ndan sonra derin bir vadiye giren Güredin fotoğraftaki gibi bir manzaraya sahip olamaz. Bu varsayımla köprünün 1991 yılında su tutmaya başlayan Menzelet Barajı altında kalmış olabileceği, veya bugünkü Üçevler mıntıkasında bulunan beton köprü civarında olabileceğini düşünüyorum.
Yazıyı yayınladıktan sonra köprünün akıbeti ve yeri hakkında bilgiler içeren yorumlar gelmeye başladı. Bölge tarihine meraklı bir okuyucu bana ulaşarak, merhum dedesinden bu tarife uygun bir köprünün hikayesini sıklıkla dinlediğini belirtti. Buna göre;
“Günümüz Süleymanlı (Zeytun) yolu üzerinde Zeytin ve Kozcağız çaylarının birleştiği Hakma Bağları olarak bilinen yerde iki ya da üç taş ayak üzerine ahşap tarihi bir köprü bulunurmuş. Bakımı yapılmayıp günden güne çürüyen köprü 1950’li yılların başında gelen sel ile tamamen yıkılmış“
Tarif edilen bölgenin uydu görüntülerini incelediğimde, Alabaş Köprüsü’nün günümüze ulaşan tarihi fotoğraflarında görülen coğrafyaya benzemediği anlaşılıyor. Bölgeyi ziyaret ettiğimde de etraftaki küçük tepeler ve hemen arkalarından uzanan yüksek tepeler Alabaş Köprüsünün eski fotoğraflarındaki bölgeye hiç benzemediğini gösteriyor.
Hakma Bağları civarında da benzer bir köprü bulunduğu anlaşılıyor. Bu köprü de 1950’lerde taşkınlarla yokolmuş. Benzer mimariye sahip Kısık Vadisi‘nin hemen güney ağzında 19 yy. başlarında inşaa edildiği tahmin edilen Hamidiye Köprüsü, Aksu üzerinde inşa edilmiş heybetli Aksu Köprüsü ve Erkenez Çayı üzerindeki Erkenez Köprüsü gibi. Malesef hiçbiri günümüze ulaşmadı.
Bekleyip görelim zaman ne bilgilere gebe. Belki bir gün bir yerlerden Alabaş Köprüsü’nün akıbeti ve konumu hakkında doyurucu bilgiler gelir.
Alabaş Köprüsü. Yerini biliyorum.
Ali Bey, benim haritada tahminine göre işaret ettiğim yer midir? Siz de yeri tarif edebilir misiniz? Mümkünse haritada bağlantısı ya da koordinatlarını gönderebilir misiniz?
Köprü, Süleymanlı ve Ilıca yol ayrımına varmadan, Kozcağız ve Süleymanlı derelerinin birleştiği yerdedir. Hakma bağları olarak geçer. Orası da geç Bizans dönemi yerleşim yeridir.