GöksunTarih

Earl Percy Seyahatnamesi’nde Maraş – 1899

Güncelleme: 16 Ocak 2022

Earl Percy

Tam ismi Henry Algernon George Percy’dir. Kitaplarını 1899 yılına kadar Lord Warkworth, daha sonraki yıllarda ise Earl Percy ismiyle yayınlamıştır.

1871 yılında doğan Earl Percy, Northumberland Dükü’nün büyük oğludur. 1895 – 1909 tarihleri arasında Güney Kensington bölgesini temsilen İngiltere Parlamento üyeliği yapmıştır. 1909 yılında Paris’te vefat etmiştir.

Earl Percy – Lord Warkworth

1897 – 1899 yılları arasında Türkiye’ye üç ayrı ziyarette bulunmuştur. 1899 yazında İstanbul’dan yola çıkıp Hakkari’ye kadar devam eden yolculuğunda Maraş’tan da geçmiştir. Bu seyahatine ilişkin notları, Asya Türkiye’sinin Yaylaları (Highlands of Asiatic Turkey) ismiyle 1901 yılında yayınlamıştır.

Ziyaretlerini herhangi bir resmi görevle yapmadığı anlaşılan Earl Percy kitabına “Türk arkadaşlarıma ve Türkiye’nin dostlarına” ithafıyla başlamaktadır.

Bugüne kadar Türkçe’ye hiç çevrilmemiş kitabın telif hakkı ortadan kalkmış orijinal İngilizce baskısı üzerinden Türkçe’ye çevirdiğim Maraş bölümleri sizlerle.

Bize Destek Olun

Maraş hakkında bilgi çoğalsın için uzun uğraşlar sonucunda hiçbir beklenti içinde olmadan bu eserleri sizlere sunuyoruz. Beğendiğiniz yazıları paylaşarak, tanıdıklarınıza önererek ve Maraş Avucumda’yı sosyal medyada takip ederek bize destek olabilirsiniz. Konu hakkında bildiklerinizi, varsa içerikteki eksik ve kusurlarımızı yazının altına yorum olarak belirtmeniz de çok faydalı olacaktır.

Yazımızın giriş kısmı ya da kısa özeti alınıp, tamamı için bu sayfaya bağlantı verilerek kullanılabilir. Yazının tamamının referans verilse dahi başka sitelerde kullanılması hem bizim yeni eserler ortaya koyma şevkimizi kıracak hem de fikri haklarımızı ihlal edecektir.

Her zaman olduğu gibi seyyahların yazdıklarını savunmak ya da eleştirmek için yapmıyorum çevirileri. Maraş’ın doğal ve kültürel hazinelerine ilişkin detaylı tasvirler içeren bu kitaplardaki bilgileri kitaba erişemeyen, yabancı dilde okuyamayan meraklılara ve araştırmacılara sunmak öncelikli amacım. Bir diğer amacım da haklarında çok az bilgi bulunan  birkaç yüzyıl önce bilinmeyen sebeplerle ortadan kaybolan bazı tarihi eserlerin akibetlerine ilişkin ipuçları bulmak.

Her zaman olduğu gibi kendi görüşlerimi dipnotlarda ya da parantez içerisinde eğik harflerle belirttim. Elimden geldiğince anlamda kaymaya sebep olmadan düz bir çeviri yapmaya çalıştım. Daha geniş konu başlıklarıyla yazılan eserin, kolay okunması için başlık sayısını artırdım. Yazıda yer alan Eyer Bel ve Keklikoluk fotoğrafları Earl Percy tarafından çekilmiş olup kitaptan alınmıştır. Diğer fotografları bağlama göre farklı kaynaklardan yazıya ekledim.


Bu bölümden itibaren Earl Percy seyahatnamesi çeviri metni başlamaktadır. Yazımı beğendiyseniz paylaşarak bana destek olabileceğinizi unutmayın. İyi okumalar dilerim.


Asya Türkiyesi’nde Yaylalar

Antitoroslar

Sarız’ın sol sahilinde 5800 fit ( 1770 m) yüksekliğindeki sırttan güneye doğru ilerledik. İnip çıkan platoda yolumuz Yalak‘tan ve Avşarlar’ın ikamet ettiği diğer köylerden geçti.

Haklarında çok az şeyin bilindiği Avşarlar, Azerbaycan’ın Fars illerinden buralara gelmişler. Çerkez göçü sırasında ise daha önce yerleştikleri Sivas’ın güneyindeki platolardan bu tepelere taşınmak zorunda kalmışlar.

Dinleri Şia, Hristiyanlık ve Paganizm karışımı bir inanca sahip olan Kızılbaşlarınkine çok benziyor. Türkler bu durumu hiç kabul etmedikleri gibi kendilerini bu konuda en küçük bir tartışma içine de çekemedim. Sorgulanmaktan alınmıyorlar ancak bu konular kendilerini çok ilgilendirmiyordu. Görünüşe göre çok azı sünniliğin dogmalarını  kabul ve kendi kesin inançlarını muhafaza etmeden komşularının batıl inançlarını benimsemişti. Göçebe hayatı terk etmeleri şüphesiz özgün yönlerinde büyük değişikliklere sebep olmuştu. İçerideki diğer topluluklarla kız alıp verdiklerini iddia edemesem de Kürtlerle görünüşte hiçbir farkları yoktu.

Keklikoluk

Yakınlarda birçok Kürt köyü vardı. Bunlardan biri olan Keklik Oğlu‘nda (Keklikoluk) konakladık. Buradaki Kürtler doğal bir hayatı benimsemişler.

Kışları Antitorosların bu bölgesinde çok sert geçiyor olsa da burada Kürtler, Diyarbakır ve Dersim’dekiler gibi yaylak ve kışlak arasında çadırlarını taşımıyorlar artık. Yakışıklı ve yapılı adamlar. Saçları ve gözleri kömür karası, tenleri alışılmadık biçimde koyu zeytin renginde.

Antitoroslarda Bir Kürt

Doğudaki sakalsız bakımlı bıyıklara sahip Kürtlerin aksine, buradakilerin dağınık uzun sakalları var. Eşlerinin dışarıda görünmesi konusunda da çok daha az kıskançlar. Konakladığımız evin sahibi, yemek hazırlarken eşinin bize yardımcı olmasına müsaade etti hatta. Uyuduğumuz daha doğrusu uyumaya çalıştığımız odanın kötü hali ve hayvanların varlığı çaresiz bir şekilde atlarımızı eyerletti. Gün doğmadan Göksun yoluna düşmüştük.

Göksun

Aynı isimli nehirden yukarıda, büyükçe bir höyük üzerine kurulu birkaç bakımlı ev vardı burada. Bir zamanlar Maraş’ta meşhur bir hırsız olan bir Kürt’ün davetini kabul ettik.

Bir seyyahın burada durmasını gerektiren herhangi bir sebep yoktu ancak şehrin temizliği dikkatimi çekmişti. Genellikle gübre yığınları üzerine inşa edilen Türkiye’deki birçok kasabanın aksine burada temizliğe kafa yorulduğu belliydi. Drenaj kanalları açılarak atıklar aynı zamanda içme suyunun temin edildiği (!) yakındaki dereye boşaltılıyordu.

Maraş Dahilinde Göksun'da Bir Manzara - 1901 Şubat - Servet-i Fünun
Göksun’da bir okul. 1901

Ziyaretimiz sırasında bir okul müfettişi bizi ziyaret etti. Okullarda Fransızca’nın zorunlu ders olduğunu anlattı.  İngiltere’yi de dost olarak gördüklerini ancak İngiltere’nin kendilerine o gözle bakmadığını belirtip, İngiltere’nin iyi niyetini kazanmak için ne yapmaları gerektiğini sordu.

Evimizde görmeye alışık olmadığımız olaylardan dolayı hislerimizin biraz etkilendiğini, meselenin müessif bir kişilik ve mülkiyet takdiri talebi olarak görüldüğünü izah etmeye çalıştım.

“Evet çok üzücü olaylar yaşandı ama Ermenilerin ne kadar asi olduğunu ve misyonerlerin okullarda verdikleri eğitimlerle Ermenilerin itibarını nasıl yerle bir ettiklerini bilemezsin. Rusların Kafkasya’da yaptığı gibi onlarla mücadele etseydik bizim için ne kadar kolay olurdu. Fakat biliyorduk ki Rusya’yı örnek alıp tüm okulları kapatsaydık, Avrupa işimize karışacaktı.” diye belirtti.

Bir mil (1600 m) güneyde, 6300 fit (1920 m) yüksekliğinde Ayer Bel bulunuyordu. Kuzey yamaçlardaki tepeler neredeyse çıplaktı ama buradan Maraş istikametine doğru yukarıdan bakınca Trabzon yakınlarındaki Zigana ile neredeyse aynı manzarayı gördüm.

Eyer Bel

Birbiri ardına sıralanan yoğun ağaçlarla kaplı tepeler, gün ışığının altında mavinin her tonuyla parlıyordu uzaktan. Tüm gün boyunca beyaz gövdeli çınarların, Avusturya çamı, ardıç, üvez ağacı, meşe, söğüt ve köknarların altında atlarımızı sürdük. Yerlilerin tespih ağacı dedikleri, meyveleri kayısı tadında olan, koyu kahverengi çekirdekleri ile kolye ve boncuk yaptıkları bir ağaç türü de burada sıklıkla karşımıza çıktı.

Tekir ve Fırnız

Arazinin bu bölümünde hiç insan yerleşimi yok gibi görünüyordu. Bir zamanlar Ermeni köyü olan Tekir Yazı‘nda şimdilerde fareler cirit atıyordu. İnsan yaşamına dair yegane işaretler birkaç Kürt kulübesi ve üstü kapalı çingene arabalarıydı (at arabası).

Yol yaklaşık 900 metre alçalarak bir akarsu kenarına ulaştı. Suyun kıyısını yaklaşık 10 mil (16 km) kadar takip ettikten sonra Ermeni mezrası olan Furnus’da(Fırnız) Kürtlere ait bağ ve bahçelere ulaştık.

Burada yaklaşık üç yüz hane var. Bir tanesinde yaşlı bir Ermeni rahip yaşıyordu. Dalgalanan kar beyazı sakalı ile çınar ağacının dallarının altındaki verandada oturan bu muhterem ihtiyar papaz, bir elinde uzun asasını tutuyor diğer eliyle de yanındaki döşeğin üstünde uzanan Adana’dan getirdiği dik kulaklı spanyeli (bir köpek ırkı) okşuyordu. Türkler kendisine “Çılgın Piskopos” diyormuş. Hükümete karşı birkaç yerel ayaklanmaya öncülük etmiş, bu nedenle bir keresinde İstanbul’a sürgüne gönderilmiş.

Bu bölgedeki Ermeniler, kendilerini Eçmiadzin (Ermenistan’da bir şehir) Kilisesine denk gören ama gücü Van’da bulunan Akdamar Katolik Kilisesi gibi gittikçe azalan Sis (Kozan) Katolik Kilisesine bağlılar.

İnsanlar burada, Kürdistan bölgesindeki (Doğu Anadolu’daki) dindaşlarına göre karakter olarak daha bağımsızlar. Muhtemelen Ani’nin Bizanslılar tarafından ele geçirilip sonraki süreçte de Selçuklular egemenliğine girdiği dönemde batıda varlığını iki yüzyıl sürdüren bağımsız krallık (Kilikya) nedeniyle milli ruh da daha kuvvetli buralarda.

Fırnız’dan sonra büyük kayaların her yere dağıldığı kumlu yol, doğu ufkunda ormanları ve altımızda yer alan vadinin kıvrımlarından fırlayan kaleleri andıran büyük kaya parçalarını izleme imkanı veriyordu. Kocaman bukalemunlar ve kertenkeleler kayaların üstünde güneşin tadını çıkarıyor, kurumuş yapraklar ve kenger otları esen hafif rüzgarla geçidin içinde oradan oraya savrulup hışırdıyorlardı.

1940’lara ait bu fotoğraftaki meçhul köprü yazıda bahsedilen Murat Paşa’nın eseri olabilir mi?

Fırnız’ı bahçe yapmak için çam ağaçlarının yakıldığı bir kıyısından geçer geçmez iki yüz yıl önce Murat Paşa‘nın yaptırdığı elmas şeklinde taşlarla kaplı tarihi bir yola ulaştık. Dik bir bayırın tepesinde altımızda uzanan Ceyhan’ın ıssız vadisini gördük. Geniş yatağında akan nehir yine Murat Paşa himayelerinde inşa edilen üç kemerli muhteşem bir köprü ile geçiliyordu. Köprünün diğer tarafında yolcuların kahve içebileceği üstü çınar ve frenk inciri dalları ile kapatılmış bir çardağın da yer aldığı bekçi kulübesi vardı.

1940’lara ait bu fotoğraftaki meçhul köprü yazıda bahsedilen Murat Paşa’nın eseri olabilir mi?

Heybetli Maraş

Maraş’a ulaşmak için birkaç mil daha taşlı ve rüzgarlı yolları arşınlamamız gerekiyordu. Maraş, tepelerinden biri eski bir kalenin kalıntıları ile taçlanmış dağ sırtlarında düzensiz şekilde kurulmuş kati şekilde heybetli görünen bir şehir.

Tütün tekeline ait bir evde makul şekilde konaklama imkanı bulunabilir. Şehirde genellikle zengin tabakaya mensup Ermenilere ait olan iyi evler, komşu kasaba Zeytun’da meydana gelen isyanlar döneminde tarumar edilmiş. Bu olaylar Ermenilerin kararlı bir direnç gösterip neticesinde Türklerle anlaşmaya vardıkları tek örnek.

Zeytun sakinleri kavgacı ve dik kafalı olmaları ile bilinirler. Hiçbir seyyah ve kervan Zeytun’un yağmacı çetelerinin bulunduğu yerde kendilerini güvende hissedemez. Yakın dönemde batıdaki bir yönetici kendisinin bizzat bölgedeki Ermeni çeteleri tarafından yağmalandığını bana anlatmıştı. Defalarca bölgeye gönderilen küçük müfreze ve birlikler hiçbir netice vermemiş, isyanları durdurup Sultan’ın bölgedeki otoritesini yeniden tesis etmeye yetmemiş.

Bununla birlikte sürekli devam eden açık kırılmalar on yıl önceki son isyandan sonra durmuştu. Ta ki, 1896 yılında büyük olasılıkla bir yanlış anlaşılmadan kaynaklanan ayaklanma gerçekleşene kadar. O dönem 300 kadar Zeytunlu kendilerine yönelik katliam yapılacağını duyduklarını söyleyerek ya da öyleymiş gibi davranarak, tepelerden hızlı bir şekilde inip Maraş’tan gönderilen askeri birliğe saldırmışlar. Bu ani baskından beklemedikleri bir başarı ile çıkan Ermeniler Zeytun’a tekrar dönerek, kasabaya yaklaşık bir mil uzaklıktaki tepede 1878’de inşa edilen askeri karargahı kuşatmışlar. Kuşatma altındaki askerler, ellerinde bulunan ağır toplara, yeterli sayıda tüfek ve mühimmata rağmen kısa süreli bir direncin ardından kalabalık Zeytunlu Ermeniler tarafından esir alınıp ve Zeytun’a götürülmüşler.

İsyancılar güneyden gelen ilave Türk birliklerine karşı kaleyi savunmak için hazırlığa başlamışlar. Maraş’tan çoktan yola çıkan ancak ağır kış şartları ve yolların yetersizliği nedeniyle zorla ilerlemekte olan 30.000 kişilik ordunun yanında antitorosların güneydoğu geçitlerinden Fırnız ve önlerine gelen diğer Ermeni köylerini süpürerek ilerleyen ilave birlikler Zeytun’a yönelmiş.

Ali Paşa komutasında Adana’dan sevk edilen kuvvetten kaçarak, Fırnız’da toplanan çok sayıda muhacir burada yakalanmış ve son adamına kadar öldürülmüş. O sırada orada bulunmayan ve askerler tarafından manastırı ateşe verilen piskopos, dönüp kaybını öğrendiğinde neredeyse kalpten gidiyormuş.

Bu olayı bir uyarı işareti olarak alan ve bu işaretten hareketle kalkışmaya suç ortağı görülme zannından kendilerini aklayamayacakları sonucuna varan Ermeniler, çevre bölgelerden, üstelik (Zeytun’a) savunanlarla karşılaşma riskini elbette ciddi biçimde arttırmasına karşın, yüzlerce kişilik kalabalık gruplar hâlinde şehre (Maraş’a) akın etmişler.

Birlik komutanı Ferit Paşa’nın yatıştırma çabasına girmediği bir öfke nöbetine tutulan askerler, Maraş’tan ayrılmadan önce çarşıları yağmamış, şehrin bir bölümünü ve Amerikan Misyonuna ait ilahiyat okulunu yakmış ve kadınları ayrı tutmaya özen göstererek yedi ila sekiz yüz arasında Ermeni’yi katletmişler.

Misyon için bir muhafız görevlendirmeyi reddeden mutasarrıfın, sadece isyana boyun eğmekle kalmayıp, Zeytunluların birçok Müslüman köylüyü öldürdüğü, kadınlarını taciz ettiği ve sakat bıraktığı yönünde yanlış raporlar yayarak isyanı aktif olarak kışkırttığına inanılıyormuş.

Ayaklanmadan önce bile, misyonerlerin ısrarlı ve tekrarlanan uyarılarına rağmen, birkaç yıldır evlerinde ateşli silah biriktiren ve saklayan Ermeni sakinlerinin aptallıkları da Maraş’taki nüfusun şüphelerini nedensizce harekete geçirmiş.

Fanatizm salgını yetmiş mil güneydeki Antep’e kadar yayılmış ancak daha az felaketle sonuçlanmış. Antep’in çarşıları Maraş’ınkiler gibi Müslümanlar ve Ermeniler için iç içe geçmiş olmadığından Hıristiyanlar sokaklara barikat kurup saldırganlara çatılardan ateş ederek kendilerini savunabilmişler.

Maraş’ta intikamlarını alan ve yıkım işini tamamlayan ordu, üç gün süren yoğun bir sis örtüsü altında Zeytun’a doğru yola çıkmış ve farkedilmeksizin kalenin eteğine kadar sızmış.

Bunun üzerine kaleyi savunanlar, etkili bir direniş yapma ümitlerini kaybetmiş, yere yakın bir duvarda delik açarak binayı ateşe vermiş ve fark edilmeden dışarı çıkıp kendilerini şehre kapatmışlar.

Tamamen kuşatılmış olup kıtlık ve hastalığın verdiği hasarlardan muzdarip olsalar da Güçler (Batılı Devletler) müdahale edip bir tarafta tazminat diğer tarafta ise Zeytunlular için ilerde Hristiyan bir yöneticiye sahip olma imtiyazı temelinde müzakere için elçiler gönderilene kadar bir aydan fazla her saldırıyı püskürtmeyi başarmışlar.

Her ne kadar eylemleri komploda yer almayan yurttaşları icin yaygın bir sefalete yol açacak kadar kusurlu olsa da, Ermenilerde çok az rastlanan cesaretlerine hayran kaldığımızı gizlemek mümkün değildi.

Artık sakin ve barışçıl yurttaşlar olarak uslanacakları ve Türklerin bu tür insanların ruhlarındaki adamlığı ezmek ve onları hoşnutsuz marabalar konumuna indirgemek yerine sadakatlerini kazanmanın kendi çıkarlarına olduğunu kabul edecekleri umulmaktadır. Geçmişte yaşananları silmek için şüphesiz zamana ihtiyaç olacaktır; ancak ne kadar kusurlu olursa olsun, Ermeniler hayret verici bir şekilde kin tutmaya meyilli değildir.

Zeytun kasabası ise şimdiden belli bir refah düzeyine ulaşmıştır. Çok ciddi getiri sağlayan kadın kıyafetleri yapımında kullanılan boyalı pamuk üzerine bir sanayi oluşmaya başlamış.

Saye-i Ümran-vaye-i Hazret-i Padişahide Maraş Şehri Civarında Erkenez Nehri Üstüne Ahiren İnşa ve Küşat Olunan Köprü. Serveti Fünun 19 Aralık 1899
Erkenez Köprüsü Açılışı

Kargaşaların başlamasından beri şehirdeki üçünçü mutasarrıf olan, buradan önce Bayezid Valiliği görevinde bulunan Maraş’ın şimdiki Mutasarrıfı, sancağın gelişmesiyle gerçekten ilgileniyor gibi görünüyor. Antep’e iyi bir şose yapmak için uğraşmış ve Erkenez Su üzerinde bir köprü inşaatına başlamış; ancak daha ileri işler yapmasına Halep Vilayet gelirlerindeki yetersizlik ve yevmiyesi 3 kuruşa ulaşan işçilik ücretleri mani olmuş. Kendisinin de belirttiği üzere demiryolunun gelişi, yalnızca büyük, doğal, verimli bir toprağın ekilmesini değil, aynı zamanda bölgenin zengin maden ve diğer kaynaklarının ekonomiye kazandırılmasını da hızlandıracaktı.

Maraş yakınlarında pirinç, bakliyat ve pamuk, Gürün’den Sivas’a doğrudan ulaşan güzergâh üstündeki Elbistan’da yabani çay zaten bol miktarda yetiştirilirken; Antitorosların sırtları çeşitli kereste kaynakları, Amanosların güney yamaçları ise sedir ile kaplıdır. Haritalara kısa bir göz atmayla batıda Konya ve Sivas’dan başlayıp doğuda Diyarbakır’a kadar uzanan tüm dağlarda maden varlığı görülmektedir. Maraş’a altı saat uzaklıktaki bir köyde gümüş, Zeytun’a demir, Elbistan’da kömür, kurşun ve mineral su kaynakları bulunuyor. Kayseri’nin yüksek yaylalarındaki petrol ise Ceyhan’ın sularıyla yıkanıyor.

Uygun iletişim araçlarının kurulmasıyla, bu bölgelere sermaye çekmek zor olmamalı. Bunun sonucunda diğer bölgelerden çekilecek göç ile işgücü fiyatları düşürülebilir, hazinenin boşalan kasalarını doldurmak için verimli bir gelir kaynağı oluşturulabilir.


Earl Percy seyahatnamesinin Maraş’a ilişkin bölümlerinin çevirisi burada bitmiştir. Beğendiyseniz sosyal medyada paylaşarak bana destek olabilirsiniz.

Facebook Yorumları
Tıkla. Paylaş. Destek Ol.

Yusuf Köleli

Şeyma'nın eşi, Bilal ve Barış'ın babasıyım. Endüstri Mühendisiyim. Küçük şehirleri severim. Tarih ve arkeolojiye meraklıyım. Maraş'ı yürüyerek, bisiklet üstünde, yamaç paraşütüyle ve yüzerek keşfetmeye çalışıyorum.

One thought on “Earl Percy Seyahatnamesi’nde Maraş – 1899

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir